Ana içeriğe atla

Benzer Annelerin Farklı Hikayeleri


“Size kendi müthiş hikayemi anlatacağım.  Farklılığım evet bilimsel olarak kanıtlanmış olsa da bende bir çocuğum. Dönüp iki kere bakmanız bizi üzüyor. Bizde başarılı oluyoruz.” Böyle söylüyorlar gözlerimize güzel güzel bakarak.. Kimsiniz siz peki? Sizi bu kadar özel kılan ne ? Onlar 47 kromozoma sahip olan, 21. kromozomlarının 2 tane yerine 3 tane olan bizim çocuklarımız. Farkındalığın '21 Mart' gününde olmasının nedeni ise yine kendileri kadar özel takvimlerde 21 ve 3 rakamını özel kılıyor. Dünya genelinde 6 milyon, Türkiye'de ise rakamların kesin olmaması nedeniyle 100 bin civarı insanın bu genetik farklılığı taşıdığı tahmin ediliyor. İlerleyen yaşlarda anne olmakla ilişkili olduğu söylense de bu durum kesinlik kazanmamıştır.


Ben size tabiki bunlardan bahsetmeyeceğim Bunları hepimiz biliyoruz. Ben bu çocukların müthiş annelerinden bahsedeceğim. Nasıl bebeklerini pamuklarda büyütüyorlar müthiş çocukların müthiş anneleri.. Ben onların gücüne hayranım. Onlardan birkaçının sözlerini aktarıyorum size.

“Şimdi geriye bakıp o hastane odasına döndüğümde keşke diyorum; keşke bugün yaşayacağım duyguları ve mutluluğu o zaman bilseydim de o kadar ağlamasaydım. Keşke hastane odam hüzün değil de mutluluk dolu olsaydı. Ne olurdu biri olsaydı ve bana anlatsaydı. Tek kalan üzüntüm, pişmanlığım bu.”
***
“Şu an prensesimiz 3 ay sonra 2 yaşına girecek. Allah'a çok şükür çok şeyler başardık. O uslu sesi çıkmayan bebekten cadı kıpır kıpır harika bir bebek çıkarttık. Abisinin deyimiyle o bizim küçücüğümüz. İyi ki varsın prensesim. Seni çok çok seviyoruz. Tabi abisini de. O bizim ilk göz ağrımız.”
***
“Kendinizi toplumdan soyutlamayın, bilhassa bu konulara değinin. Meleğinizi koşulsuzca sevin. Şimdi o sıkıntılı geçirdiğim günlere üzülüyorum keşke o günlerin tadını çıkarsaydım diyorum. Çünkü onun sevgisi o kadar büyük ki. Büyüdükçe onu daha da çok seviyorum. Uyurken bile onu özlüyorum. O benim küçük prensesim, masum bebeğim.”

Müthiş annelerden ne hikayeler ne başarılı çocuklar var bunların hepsi büyük emekler harcanarak yapılacak şeyler. Ama bu işin zor yanları da var.. İnsanlar bazen öyle acımasız davranabiliyorlar ki yaşadıkları sandıkları dünyanın kendilerinden ibaret olduğunu çevresinde olacaklarında farklı algılayıp kesin yargılara varmaktan hiç vazgeçmiyorlar. Ama herkes bize benzemek zorunda değil. Hepimizin birbirimizden farklılığı var bunun bir diğerinden “eksik” yada “fazla diye nitelendirmek ne derece doğru? Hepimiz çocuk yetiştiriyoruz, hepimiz bir diğerinin arkadaşıyız, hayatımızda farklılıkların acıma yada dışlama şekilde yapılmayacağını sadece biz değil çocuklarımızın da öğrenmesi gerekir. Aslında hepimiz hayatın farklı yerinden baksakta özünde aynıyız, birbirimizin benzerliklerini görmek için bakarsak bunu çok kolay farkedeceğiz.

Peki biz ne yapabiliriz? Down Sendromlu çocuklarımız hakkında daha çok bilgi öğrenip bunu çocuklarımıza, çevremize anlatabiliriz. Dışarıda gördüğümüz o müthiş çocuklarımıza kucak açıp, arkadaş olarak benzerliklerimize odaklanıp çevremize bu konuda katkıda bulunarak kendi adımıza mutlu olabiliriz. Unutmayalım ki bu şekilde hepimizin farkındalıkları daha çok artacaktır… Onlar bizden +1 önde geride olan biziz…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Siz de Karküreyici Ebeveynlerden misiniz???

        Avustralyalı tanınmış çocuk psikoloğu Dr. Michael Carr-Gregg’e göre helikopter ebeveynliğin bir anlamda daha ileri bir versiyonu olan ve çocuklarının önüne çıkan her tür zorluğu ortadan kaldıran “kar küreyici” ebeveyn nesline geçtiğimizi söylemekle kalmayıp, bu konuda bizleri uyarıyor. Dr. Michael Carr-Gregg, X Kuşağı ebeveynlerinin çocuklarının hayatını çok kolaylaştırdığını, böylece çocukların karşılaştıkları problemleri kendileri çözemez ya da önlerine çıkan engelleri kendileri aşamaz hale geldiklerini söylüyor. Geçmişin sert, otoriter ve kuralcı ana-babaları nasıl oldu da yumuşacık oldular bilinmez ama b u kuşağın ebeveynleri çocuklarının önlerine çıkan engelleri ortadan kaldırarak, onların hayatını mümkün olduğunca kolay bir hale getirmeye çalışıyorlar. Bu ne kadar doğru düşünmek gerekli.!!! Ben ve benim gibi çalışan anne babalar yoğun iş yaşamları nedeniyle çocuklarına yeteri kadar zaman ayıramamanın sıkıntısı içinde. Bu sebeple beynimize psiko

Mutlu olan çocuk Başarılı olacak çocuk görüşündeyim.

  Çocuklarımızı ağlatmasak ne güzel olur değil mi?   Oğlumu bugüne kadar ödül / ceza yöntemiyle ya da korkutarak büyütmedim… Uzmanlarda bu konuda çelişiyor. Bazı uzmanlara göre çocuğun hatasını anlaması için ceza verilmeli, bazılarına göre ödül ve ceza sisteminin hiç işe yaramadığı aksine çocukların olumsuz davranışlarını bireye daha çok yerleştireceğini söylüyorlar. Ben çocuk gelişimi uzmanı değilim sadece farklı görüşleri olan uzmanların kitaplarını okuyorum ve kendime göre doğru olan davranış biçimini belirlemeye çalışıyorum. Benim tek bir amacım var Çınar’ın herşeyden önce hatta benden öte bile mutlu olması. Zaten tüm anneler böyle değil midir? Tabi ki bende zaman zaman sinirleniyorum, kızıyorum oğluma, ama nihayetinde kızdığım için özür dileyebiliyorum. Sonuçta ne olursa olsun Çınar da bir birey ve annesinin de kendisi gibi hata yapabileceğini biliyor.

Bazen sorgulamak için düşmek lazım düşlerden hayatın içine; gel- git yaşamak lazım, ama biz her gün sabahtan diğerine git- gel yapabiliyoruz ancak…

Bazen yaşamın anlamını sorguluyoruz ya, bence hiç cevap alamıyoruz. Tabi alamıyoruz diye sorgulamaktan vazgeçelim demiyorum ama ya deliler haklıysa… biz boş bir dünyanın hunisinin içinden geçiyorsak, ya zaman kavramı yoksa boşuna saatlere bakıp akşam olmasını bekliyorsak. Yada dünya yuvarlak değilde huni gibiyse; evrenden aşağı düştüğümüzü hissediyorsak. Aslında deli diye adlandırdığımız insanlara benim saygım sonsuz. Bizim olmadığımız bir boyutta kendi hayallerinde yaşıyorlar. Sadece şartlar onlara uygun değil. Bizim dünyamız onların dünyasından çok daha kirli, dağınık ve çekilmez. Sonuçta hepimiz nefes alıyoruz, dünya yuvarlakmış kareymiş kime ne? Yada biz göremedikten sonra uzaylılar var olsa olmasa kim gerçekliğine inanırki.? Bazen sorgulamak içinde düşmek lazım düşlerden hayatın içine; gel- git yaşamak lazım, ama biz her gün sıradan bir sabahtan diğerine git- gel yapabiliyoruz ancak. İçimize de atamıyoruz artık orası da doldu, e tabi trafik sadece yolda değil, beynim