Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Gökkuşağının Yedi Renginden Kar Çiçeklerine Hediye

Karlı bir günün sabahında başlıyordu hikaye; uzun yolların sonunda hayalleri büyük, kara kaşlı, çakır gözlü, güzel yüzlü çocuklar bekliyorlardı. Kocaman hayalleriyle bir dilek tuttular, sıcacık yürekleriyle ablaları abileri karlı yolları aşarak dileklerini gerçekleştirmek için yola koyuldular. Güneşin az göründüğü, göründüğünde bile ısıtmadığı yerlerdi buraları. Kar kış boyu hiç erimezdi orda ama kar çiçekleri çoktu, hepsi her sabah aynı karlı yollardan çiçek bahçesine gitmek için yola koyulurlardı.   Gönülleri sıcaktı, karı eritmese de yüreğine bir sıcaklık verirdi buralar insana. Bu hikaye de iki kahraman vardı "Biz buradayız, Biz buradayken size hiçbir şey olmaz” diyen gittikleri yere baharı getiren gökkuşağının yedi rengi, birde gökkuşağına gülümseyerek bakan kar çiçekleri vardı. Kar çiçekleri “Gelin karlı bahçemizi görün” dediler. Gökkuşağı da topladığı gibi bütün renklerini onlarca çiçeklerin yetiştiği ve birinin değil, sevgiye ihtiyacı olan bütün kar çiçeklerine bahar

İstanbul’u İzliyorum Korku Dolu Gözlerle...

Çayımı yudumlarken, kendi yalnızlığımın demini içerken yakaladım. Demli sevmem ben hayatı.. kararında severim sade ve açık, yanında şeker olmadan tadına vararak içerim. Yudumlarıma kaşık bile deysin istemem, çayıma bırakın beni aynı hayatın içine damlar gibi… Bazen yalnız hissedersin kendini çevren kalabalık olsada, dünya seni sevdiğini hissettirse de. Ben işte o zamanlarda bir dalga gibi vururum denizin kenarına. Taş atmak kolaydır, içime tınısı yayılır. Özgürleştiğimi hissederim. Böyle zamanlarda çocukluğuma dönerim, ister miyim bilmem ama yarım kalan çayımı tamamlamak adına…

Freud'un Kız Kardeşi

Etkileyici bir şekilde başlıyordu kitap. Adolfina Freud’un rüyası beni çok etkiledi.. Kitaptan alıntıyla başlamak istiyorum. “Çok yalnızım” dedi “ yanımda başkaları olsaydı bile yine yalnız olabilirdim” ama o bile yok. “Bak etrafta hiç kimse yok” “herkes burada” dedim Kafasını iki yana salladı “Hayır hiç kimse yok.” “Herkes burada” dedim “sadece onları araman gerek.” “Arıyorum” dedi ama “hiç kimse yok.”   “Ayrıca burası bomboş bak sadece ışık var ama başka hiç bir şey yok. Işık, yalnız ve etrafı boş olduğunda kaçması imkansız en korkunç hapishane gibidir, Çünkü kaçacak hiçbir yer yok. Her taraf ölü ışı ve içinde kimse yok.” “Herkes burada” dedim. “Ama sen kendine çok fazla baktığından diğerlerini göremiyorsun.” “Hayır dedi” Sigmund “Hiç kimse yok. “Belki de bu ölümdür. Sonsuz bir varoluş, bilinçli bir yalnızlık tamamen yalnız olmak. Ölümden sonra basitçe kaybolup yok olmam daha iyi olurdu. Bazen ölümden sonra öyle olduğuna inanıyordum. En korkunç cehennemin hayali bile bu

Bazen sorgulamak için düşmek lazım düşlerden hayatın içine; gel- git yaşamak lazım, ama biz her gün sabahtan diğerine git- gel yapabiliyoruz ancak…

Bazen yaşamın anlamını sorguluyoruz ya, bence hiç cevap alamıyoruz. Tabi alamıyoruz diye sorgulamaktan vazgeçelim demiyorum ama ya deliler haklıysa… biz boş bir dünyanın hunisinin içinden geçiyorsak, ya zaman kavramı yoksa boşuna saatlere bakıp akşam olmasını bekliyorsak. Yada dünya yuvarlak değilde huni gibiyse; evrenden aşağı düştüğümüzü hissediyorsak. Aslında deli diye adlandırdığımız insanlara benim saygım sonsuz. Bizim olmadığımız bir boyutta kendi hayallerinde yaşıyorlar. Sadece şartlar onlara uygun değil. Bizim dünyamız onların dünyasından çok daha kirli, dağınık ve çekilmez. Sonuçta hepimiz nefes alıyoruz, dünya yuvarlakmış kareymiş kime ne? Yada biz göremedikten sonra uzaylılar var olsa olmasa kim gerçekliğine inanırki.? Bazen sorgulamak içinde düşmek lazım düşlerden hayatın içine; gel- git yaşamak lazım, ama biz her gün sıradan bir sabahtan diğerine git- gel yapabiliyoruz ancak. İçimize de atamıyoruz artık orası da doldu, e tabi trafik sadece yolda değil, beynim

Kaldır ellerini diyorsa hayat arkanı dönsen neye yarar, sırtından vurulmak bence teslim olmaktan daha acı

Bazen sadece teslim olmayı öğrenmek gerekir. Hayata teslim olmayı. Sen bağırsan da duymayan hayata bırakmak lazım kendini. Ne çıkar ki bundan.. Kaldır ellerini diyorsa hayat sana silahı doğrultana arkanı dönsen neye yarar. Sırtından vurulmak bence teslim olmaktan daha acı. Zaten konuşarak ikna edemezken kimseyi hayat mı sana inanacak. Bence bağıra bağıra değil susarak delirtmek lazım ikna edemediklerimizi… Dedim ya bazen teslim etmek lazım ruhu bedenin acısını hissetmeden… “Bırakmıyorlar İyi olamıyorum” diyor Dostoyevski doğru söylüyor bence. Dostlar biriktirebiliyorsun sadece bu hayatta en kıymetli. Bende kendime iyi dostlar edindim, sadece insanlardan değil kitaplardan da. Bazen insanların seni anlaması kitapların anlamasından zor oluyor. Ha tam işte bunu anlatmak istiyorum dediğim satırları seviyorum. Hafızamın sildiği anıları hatırlamaktan hoşlanıyorum. Dönüp dönüp kitaplığıma bakıyorum, ne çok satır biriktirmişim geçmişten kalan… Bazen herşeyi unutup sıkı sıkıya sarılma

Avakadoyu Denediniz mi?

Avakadoyu denediniz mi hiç? Doğal bir o kadar da içeriği yoğun bir meyvedir. Avakadoyu süper yiyecek olarak adlandırılmasının sebebi içerisinde yaklaşık 20 vitamin ve mineral barındırıyor olmasıdır. Tropik iklime sahip bölgelerde özellikle Akdeniz iklimine sahip don olayı olmayan yörelerde yetiştirilen botanik bir meyve olup içinde tek bir tohumu bulunmaktadır. Akdeniz bölgesinde yetiştirilmeye başlanan avakado sadece yetişkinler için değil bebekler içinde tüketimi yaygın meyveler arsında yeralmaktadır. A,B,C,E ve K vitaminlerinin yanısıra potasyum, bakır, demir, magnezyum ve fosfor gibi sağlığımız için çok faydalı vitamin ve mineraller bolca bulunmaktadır.  Yapılan araştırmalarda Avakadonun kansere engel olduğu sonucuna varılmış, kemoterapinin yan etkilerini azatlığı görülmüştür.

Anne Olunca Bakımlı Olunmaz Diye Bir Kural Yok

  Anne olunca bakımlı olunmaz diye bir kural yok. Bakımlı, çalışan, evde yemek yapan, hobileri olan, kitap okuyan ve gezmeyi seven anneler çocukları için çok daha verimli olabilirler. Çünkü zaten stresli bir hayatımız var hem de babalardan iki kat fazla. Eğer kendimizi deşarj eden alanlar bulamazsak anneliği sadece bir görev olarak bakarsak çocuğumuzla yeterli ve zevkli vakitler geçirmenin daha zor olacağı kanısındayım…

Sevgi olmadan hiçbirşey düzgün işlemez ama sevgi varsa en kusurlu anne baba bile affedilebilir.

Annesiz çocuklara sesleniyorum. Sizler gerçek annelik görmemiş olabilirsiniz ama bu normal bir yetişkin olamayacağınız anlamına gelmiyor. Bilinki sizler daha iyi anneler ve babalar olarak çocuklarınızı çok iyi yetiştireceksiniz. Okuduğum ve çok etkilendiğim bir kitapta bunlar anlatılıyordu. Etkileyici bir kitaptı. Aslında anne olarak bedenen var olup ruhen çocuğumuzun yanında değilsek eğer, harcadığımız çaba boşuna.. O çocuk ya kötü bir yetişkin olarak ya da kendi annelik sevgisini eşinde, arkadaşında veya kendi çocuğunda arayacak ve hayal kırıklığı yaşarsa eğer işte o zaman işler değişecek. Annesi duygusal olarak varolmayan küçük çocuk için, giden geminin kaptanının gerçek değil hayal ürünü gibi olması demektir.

Ev Kazalarına Dikkat

Yapılan resmi araştırmalar, 1-4 yaş arası çocuk ölümlerinin nedenleri arasında, ev kazalarının 4. sırada yer aldığını gösteriyor. Balkon, pencere, mutfak, banyo ve merdivenler en yoğun tehdit alanları arasındadır. Sağlık Bakanlığı'nın verilerine göre ise bebek ve çocuklar için yapılan 112 acil yardım çağrılarının % 75'i ev kazaları ve boğulmalarda alakalıdır. Son 5 yılda 140.000 çocuk, ev kazası sonucu hastaneye başvurmuş ve bunların 2.500'den fazlası hayatını kaybetmiştir. Acil Çocuk Polikliniklerine başvuru her zaman ilk üç neden içinde ev kazaları olduğu görülmektedir.

Bizim dünyamızın en önemli hikayesinin başlangıcı 04.05.2011 saat 11:27

Dünyanın belki en zor mesleği anne olmak. İmkansızlıklarla örülü olmasa bile bir çocuğa sahip olma hikayemiz umudun bittiği gün doğdu. Hani birşeylerden vazgeçtiğiniz anda bir umut doğar ya öyle bir hikayeydi benim hikayem.. Saat 11.27 sıralarında doğan 38+2’lik bir bebektin. İşime çok düşkün bir insan olarak resmiyette izinli olup evden çalışarak iş yetiştirmeye çalıştığım bir gecenin sabahıydı. Aslında iyiki gece yarısından sonra yemek yememişim çok acıkmış olmama rağmen. Sabah senin geleceğini bilmeden işe gidecektim. Ben son iki haftamı evde ayaklarımı uzatıp dinlenmeyi beklerken aslında hikayemiz çoktan başlamış bebeğim…

Gerçeklik dünyasında sınırlı hayaller kurmak….

İnsan dünyası hayallerle çevrilidir. Gözlerimiz önce hayali görür, sonra gerçeği… Tabi birebir hayal ettiklerimizin olması bazen mümkün olmasa da hayal etmekten vazgeçmeyiz. Hayal ederiz ve gerçekleşmesi için uğraşırız. Sırası neden böyledir bilinmez ama gerçekler hayallerden bizi alıkoyabilir mi? Önce büyümeyi hayal ederiz, sonra okulu bitirmeyi, iş bulmayı evlenmeyi ve çocuk sahibi olmayı… Tersinden düşünürsek hayatı; ozaman bu hayal olmaz belki gerçekte olmaz… Gerçeklik; varlığını inkar edemediğimiz şeydir aslında. Peki hayal gücünün varlığını reddedebilir miyiz? Bence edemeyiz. O zaman hayaller aslında gerçektir diyebiliriz.   İnsanı insan yapan düşünceleri, gördükleri ve hayalleridir. Gerçeklik bundan sonra başlar. Düşünü ki karşınızda biri var. Herşeye kızan, dur yapma dokunma diyen biri… Sizi dinlemek yerine, kendi sesini duyan birine nasıl duyurabilirdiniz sesinizi?

Siz de Karküreyici Ebeveynlerden misiniz???

        Avustralyalı tanınmış çocuk psikoloğu Dr. Michael Carr-Gregg’e göre helikopter ebeveynliğin bir anlamda daha ileri bir versiyonu olan ve çocuklarının önüne çıkan her tür zorluğu ortadan kaldıran “kar küreyici” ebeveyn nesline geçtiğimizi söylemekle kalmayıp, bu konuda bizleri uyarıyor. Dr. Michael Carr-Gregg, X Kuşağı ebeveynlerinin çocuklarının hayatını çok kolaylaştırdığını, böylece çocukların karşılaştıkları problemleri kendileri çözemez ya da önlerine çıkan engelleri kendileri aşamaz hale geldiklerini söylüyor. Geçmişin sert, otoriter ve kuralcı ana-babaları nasıl oldu da yumuşacık oldular bilinmez ama b u kuşağın ebeveynleri çocuklarının önlerine çıkan engelleri ortadan kaldırarak, onların hayatını mümkün olduğunca kolay bir hale getirmeye çalışıyorlar. Bu ne kadar doğru düşünmek gerekli.!!! Ben ve benim gibi çalışan anne babalar yoğun iş yaşamları nedeniyle çocuklarına yeteri kadar zaman ayıramamanın sıkıntısı içinde. Bu sebeple beynimize psiko

İletişim Sadece Konuşmaktan İbaret Değildir.

Size bir hikayeden bahsetmek istiyorum. Biraz sıradışı ama gerçek bir hikaye. Okumanızı şiddetle tavsiye ettiğim Bruce D. Perry ve Maia Szalavıtz’in kaleme aldığı “Köpek Gibi Büyütülmüş Çocuk” kitabında anlatılan, yaşanmış bir hikayeden alıntı yaparak sevmek, ilgi göstermek bir çocuğun hayatını ne derecede şekillendirdiği anlayacağımızı sanıyorum. Hikaye de şöyle anlatılıyor. Peter konuşma geriliği, dikkat sorunları, davranış problemleri olan yedi yaşında bir çocuktur. Ailesiyle beraber Dr. Perry’le görüşmek üzere ofisine gelmiştir. Peter zaman zaman kontrolünü tamamen kaybettiği, öfke patlamaları yaşadığı ve bu öfkenin bazen saatlerce devam ettiği ailesi tarafında belirtilmiştir. Peter’in annesi babası onu üç yaşındayken Rusya’da bir yetimhaneden evlatlık almıştır. Meleğe benzeyen Peter’ı görür görmez vurulmuşlardı. Yetkililer onun nasıl iyi beslendiği ve yetimhanenin çok temiz olduğundan bahsetmişlerdi. Fakat Peter ve diğer çocuklara bebekliklerinde hiç ilgi ve şevkat göster

Hayal Et Prenses !!! Gerçekte Prenses Elbisesine ve Taca İhtiyacın yok….

                                     Kız çocuklarımız birer prensestir. Prenses Elbisesine, taca, rujlara, ojelere ihtiyacı yoktur. Hepimizin bildiği üzere Disney markasının prensesleri bir kızın en değerli özelliğinin güzelliği olduğun fikrinden yola çıkarak kız çocuklarımıza kendi ve diğer çocukların fiziksel görünüşleriyle sağlıksız bir biçimde meşgul olmaya itiyor.   Buda kızlarımızın ilk önce dış görünüşe önem vermelerini, birbirlerini farklılıklarıyla kabul etmeyip, ayrımcılık yapmalarına kadar uzanan boyutlara gelmesine neden oluyor. Gerçeklik önemli bir kavram, hayat maalesef masallardaki kadar güzel olmayabiliyor. Çocuklarımız özellikle kızlarımız için yaratılan toz pembe dünya bir bakmışız ki evimizin ta içinde davranışlarında, hatta bakışlarında bile görmek çok kolay artık. Çok güzel belirlenen pazarlama stratejileri ile sektör haline dönüşen bu dünya arasında gerçekliği kavramak kızlarımız için ne kadar zor düşünsenize?

Mutlu olan çocuk Başarılı olacak çocuk görüşündeyim.

  Çocuklarımızı ağlatmasak ne güzel olur değil mi?   Oğlumu bugüne kadar ödül / ceza yöntemiyle ya da korkutarak büyütmedim… Uzmanlarda bu konuda çelişiyor. Bazı uzmanlara göre çocuğun hatasını anlaması için ceza verilmeli, bazılarına göre ödül ve ceza sisteminin hiç işe yaramadığı aksine çocukların olumsuz davranışlarını bireye daha çok yerleştireceğini söylüyorlar. Ben çocuk gelişimi uzmanı değilim sadece farklı görüşleri olan uzmanların kitaplarını okuyorum ve kendime göre doğru olan davranış biçimini belirlemeye çalışıyorum. Benim tek bir amacım var Çınar’ın herşeyden önce hatta benden öte bile mutlu olması. Zaten tüm anneler böyle değil midir? Tabi ki bende zaman zaman sinirleniyorum, kızıyorum oğluma, ama nihayetinde kızdığım için özür dileyebiliyorum. Sonuçta ne olursa olsun Çınar da bir birey ve annesinin de kendisi gibi hata yapabileceğini biliyor.

Çocuklar duygu ve düşüncelerini ne kadar saklasalar bile çizgileri kendilerini ele verir.

Resim yapabilmek, insan beyninin içinde işlenerek hafızaya alınmış duyusal bir uyarana ince motor yeteneği ile yanıt verilebilmesidir. Yani resim çizmek için duygusal bir algının farkedilmesi, bu uyarıyı organize ederek, ince bir koordinasyon gösterebilme yeteneğine sahip olmaktır. Çocuk resimlerindeki figürler evrenseldir. Yani ağaçları tüm çocuklar yeşil ve yuvarlak çizer içinde küçük yuvarlak kırmızı elmalar bulunur. Ya da ev çizerken iki penceresi bir dış kapısı üçgen çatısı bulunur. Bence bu; aslında tüm insanların aynı doğduğuna, bizlerin çocuklarımızı farklılaştırdığımıza işaret eder. Hiçbirşeyin eşit şartlarda olmadığı hayata aslında aynı nitelikteki çocuklar dünyaya geliyor. Şartlar kaderin belirlenmesinde ilk adımı oluşturuyor.

Bir Anne Neden Blog Açma İsteği Duyar?

Neden Yazmak İstedim? Yazı yazma isteği çok farklı… Yazdığın zaman var olmayanı bile oldurursun, ben hem varolan anıları kaybetmemek hem de benim Çınar için birikecek anıları hatırlanabilir kılmak amacıyla yazmaya başlıyorum.   Aslında anlatmak yerine yazmayı seviyorum kalıcılığından daha çok üzerine uğraşılıp yapılmış bir iş olduğundan. Çoğu zaman aslında biriktirdiğimiz anıları zaman geçtikçe unutuyoruz; İlk dişi ne zaman çıktı, ilk hastalığı neydi… yada ilk sözcüklerini nasıl söylemişti.. En çokta o söylerken güldüğümüz şeyleri unutmamak için yazmak gerek…

Başlangıç yaparken...

Volüm 1: Sabaha karşı ilk saatler Günaydın, saat 4.27’den itibaren uyuyamadım. 05.38 de bilgisayarı açtım ve yazı yazmaya başladım. Bu saatte nerden mi geldi, beynimde uçuşan fikirlere sanırım dur diyememiş oluşumdan. Asıl hikaye 20.09.2016 saat 5:40 ta başlıyor sanırım… Merhaba demek çok kolay tabi… ben funda 33 yıllık geçmişimde 8 yıllık evlilik ve 5 yaşında dünya tatlısı çınarla başladım yola şimdi düşünüyorum da yazmak için geç kalmışım. Yada biriktirmek için çok zaman, kağıda dökmek için bu anı beklemişim. Keşke erken başlasaydım demiyorum. Bence tam vakti. Çınar 5 yaşında ve artık bir birey. Onun yaşadıkları = benim yaşadıklarım. Bende zaten yazmak alışkanlık halinde, kağıda yazmasam da beynime yazmak konusunda ustayım. J ) Genelde önemsiz şeyleri unutmam ama asıl unutmamam gereken şeyleri örneğin okuduğum kitapları ve izlediğim filmleri unutmak beni çok üzüyor. Ama onlar içinde çare var artık sizlerle paylaşarak hem ben unutmayacağım hem de paylaşarak çoğalan, yazar