Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Aralık, 2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Gökkuşağının Yedi Renginden Kar Çiçeklerine Hediye

Karlı bir günün sabahında başlıyordu hikaye; uzun yolların sonunda hayalleri büyük, kara kaşlı, çakır gözlü, güzel yüzlü çocuklar bekliyorlardı. Kocaman hayalleriyle bir dilek tuttular, sıcacık yürekleriyle ablaları abileri karlı yolları aşarak dileklerini gerçekleştirmek için yola koyuldular. Güneşin az göründüğü, göründüğünde bile ısıtmadığı yerlerdi buraları. Kar kış boyu hiç erimezdi orda ama kar çiçekleri çoktu, hepsi her sabah aynı karlı yollardan çiçek bahçesine gitmek için yola koyulurlardı.   Gönülleri sıcaktı, karı eritmese de yüreğine bir sıcaklık verirdi buralar insana. Bu hikaye de iki kahraman vardı "Biz buradayız, Biz buradayken size hiçbir şey olmaz” diyen gittikleri yere baharı getiren gökkuşağının yedi rengi, birde gökkuşağına gülümseyerek bakan kar çiçekleri vardı. Kar çiçekleri “Gelin karlı bahçemizi görün” dediler. Gökkuşağı da topladığı gibi bütün renklerini onlarca çiçeklerin yetiştiği ve birinin değil, sevgiye ihtiyacı olan bütün kar çiçeklerine bahar

İstanbul’u İzliyorum Korku Dolu Gözlerle...

Çayımı yudumlarken, kendi yalnızlığımın demini içerken yakaladım. Demli sevmem ben hayatı.. kararında severim sade ve açık, yanında şeker olmadan tadına vararak içerim. Yudumlarıma kaşık bile deysin istemem, çayıma bırakın beni aynı hayatın içine damlar gibi… Bazen yalnız hissedersin kendini çevren kalabalık olsada, dünya seni sevdiğini hissettirse de. Ben işte o zamanlarda bir dalga gibi vururum denizin kenarına. Taş atmak kolaydır, içime tınısı yayılır. Özgürleştiğimi hissederim. Böyle zamanlarda çocukluğuma dönerim, ister miyim bilmem ama yarım kalan çayımı tamamlamak adına…

Freud'un Kız Kardeşi

Etkileyici bir şekilde başlıyordu kitap. Adolfina Freud’un rüyası beni çok etkiledi.. Kitaptan alıntıyla başlamak istiyorum. “Çok yalnızım” dedi “ yanımda başkaları olsaydı bile yine yalnız olabilirdim” ama o bile yok. “Bak etrafta hiç kimse yok” “herkes burada” dedim Kafasını iki yana salladı “Hayır hiç kimse yok.” “Herkes burada” dedim “sadece onları araman gerek.” “Arıyorum” dedi ama “hiç kimse yok.”   “Ayrıca burası bomboş bak sadece ışık var ama başka hiç bir şey yok. Işık, yalnız ve etrafı boş olduğunda kaçması imkansız en korkunç hapishane gibidir, Çünkü kaçacak hiçbir yer yok. Her taraf ölü ışı ve içinde kimse yok.” “Herkes burada” dedim. “Ama sen kendine çok fazla baktığından diğerlerini göremiyorsun.” “Hayır dedi” Sigmund “Hiç kimse yok. “Belki de bu ölümdür. Sonsuz bir varoluş, bilinçli bir yalnızlık tamamen yalnız olmak. Ölümden sonra basitçe kaybolup yok olmam daha iyi olurdu. Bazen ölümden sonra öyle olduğuna inanıyordum. En korkunç cehennemin hayali bile bu

Bazen sorgulamak için düşmek lazım düşlerden hayatın içine; gel- git yaşamak lazım, ama biz her gün sabahtan diğerine git- gel yapabiliyoruz ancak…

Bazen yaşamın anlamını sorguluyoruz ya, bence hiç cevap alamıyoruz. Tabi alamıyoruz diye sorgulamaktan vazgeçelim demiyorum ama ya deliler haklıysa… biz boş bir dünyanın hunisinin içinden geçiyorsak, ya zaman kavramı yoksa boşuna saatlere bakıp akşam olmasını bekliyorsak. Yada dünya yuvarlak değilde huni gibiyse; evrenden aşağı düştüğümüzü hissediyorsak. Aslında deli diye adlandırdığımız insanlara benim saygım sonsuz. Bizim olmadığımız bir boyutta kendi hayallerinde yaşıyorlar. Sadece şartlar onlara uygun değil. Bizim dünyamız onların dünyasından çok daha kirli, dağınık ve çekilmez. Sonuçta hepimiz nefes alıyoruz, dünya yuvarlakmış kareymiş kime ne? Yada biz göremedikten sonra uzaylılar var olsa olmasa kim gerçekliğine inanırki.? Bazen sorgulamak içinde düşmek lazım düşlerden hayatın içine; gel- git yaşamak lazım, ama biz her gün sıradan bir sabahtan diğerine git- gel yapabiliyoruz ancak. İçimize de atamıyoruz artık orası da doldu, e tabi trafik sadece yolda değil, beynim

Kaldır ellerini diyorsa hayat arkanı dönsen neye yarar, sırtından vurulmak bence teslim olmaktan daha acı

Bazen sadece teslim olmayı öğrenmek gerekir. Hayata teslim olmayı. Sen bağırsan da duymayan hayata bırakmak lazım kendini. Ne çıkar ki bundan.. Kaldır ellerini diyorsa hayat sana silahı doğrultana arkanı dönsen neye yarar. Sırtından vurulmak bence teslim olmaktan daha acı. Zaten konuşarak ikna edemezken kimseyi hayat mı sana inanacak. Bence bağıra bağıra değil susarak delirtmek lazım ikna edemediklerimizi… Dedim ya bazen teslim etmek lazım ruhu bedenin acısını hissetmeden… “Bırakmıyorlar İyi olamıyorum” diyor Dostoyevski doğru söylüyor bence. Dostlar biriktirebiliyorsun sadece bu hayatta en kıymetli. Bende kendime iyi dostlar edindim, sadece insanlardan değil kitaplardan da. Bazen insanların seni anlaması kitapların anlamasından zor oluyor. Ha tam işte bunu anlatmak istiyorum dediğim satırları seviyorum. Hafızamın sildiği anıları hatırlamaktan hoşlanıyorum. Dönüp dönüp kitaplığıma bakıyorum, ne çok satır biriktirmişim geçmişten kalan… Bazen herşeyi unutup sıkı sıkıya sarılma

Avakadoyu Denediniz mi?

Avakadoyu denediniz mi hiç? Doğal bir o kadar da içeriği yoğun bir meyvedir. Avakadoyu süper yiyecek olarak adlandırılmasının sebebi içerisinde yaklaşık 20 vitamin ve mineral barındırıyor olmasıdır. Tropik iklime sahip bölgelerde özellikle Akdeniz iklimine sahip don olayı olmayan yörelerde yetiştirilen botanik bir meyve olup içinde tek bir tohumu bulunmaktadır. Akdeniz bölgesinde yetiştirilmeye başlanan avakado sadece yetişkinler için değil bebekler içinde tüketimi yaygın meyveler arsında yeralmaktadır. A,B,C,E ve K vitaminlerinin yanısıra potasyum, bakır, demir, magnezyum ve fosfor gibi sağlığımız için çok faydalı vitamin ve mineraller bolca bulunmaktadır.  Yapılan araştırmalarda Avakadonun kansere engel olduğu sonucuna varılmış, kemoterapinin yan etkilerini azatlığı görülmüştür.

Anne Olunca Bakımlı Olunmaz Diye Bir Kural Yok

  Anne olunca bakımlı olunmaz diye bir kural yok. Bakımlı, çalışan, evde yemek yapan, hobileri olan, kitap okuyan ve gezmeyi seven anneler çocukları için çok daha verimli olabilirler. Çünkü zaten stresli bir hayatımız var hem de babalardan iki kat fazla. Eğer kendimizi deşarj eden alanlar bulamazsak anneliği sadece bir görev olarak bakarsak çocuğumuzla yeterli ve zevkli vakitler geçirmenin daha zor olacağı kanısındayım…

Sevgi olmadan hiçbirşey düzgün işlemez ama sevgi varsa en kusurlu anne baba bile affedilebilir.

Annesiz çocuklara sesleniyorum. Sizler gerçek annelik görmemiş olabilirsiniz ama bu normal bir yetişkin olamayacağınız anlamına gelmiyor. Bilinki sizler daha iyi anneler ve babalar olarak çocuklarınızı çok iyi yetiştireceksiniz. Okuduğum ve çok etkilendiğim bir kitapta bunlar anlatılıyordu. Etkileyici bir kitaptı. Aslında anne olarak bedenen var olup ruhen çocuğumuzun yanında değilsek eğer, harcadığımız çaba boşuna.. O çocuk ya kötü bir yetişkin olarak ya da kendi annelik sevgisini eşinde, arkadaşında veya kendi çocuğunda arayacak ve hayal kırıklığı yaşarsa eğer işte o zaman işler değişecek. Annesi duygusal olarak varolmayan küçük çocuk için, giden geminin kaptanının gerçek değil hayal ürünü gibi olması demektir.

Ev Kazalarına Dikkat

Yapılan resmi araştırmalar, 1-4 yaş arası çocuk ölümlerinin nedenleri arasında, ev kazalarının 4. sırada yer aldığını gösteriyor. Balkon, pencere, mutfak, banyo ve merdivenler en yoğun tehdit alanları arasındadır. Sağlık Bakanlığı'nın verilerine göre ise bebek ve çocuklar için yapılan 112 acil yardım çağrılarının % 75'i ev kazaları ve boğulmalarda alakalıdır. Son 5 yılda 140.000 çocuk, ev kazası sonucu hastaneye başvurmuş ve bunların 2.500'den fazlası hayatını kaybetmiştir. Acil Çocuk Polikliniklerine başvuru her zaman ilk üç neden içinde ev kazaları olduğu görülmektedir.