Ana içeriğe atla

İletişim Sadece Konuşmaktan İbaret Değildir.


Size bir hikayeden bahsetmek istiyorum. Biraz sıradışı ama gerçek bir hikaye. Okumanızı şiddetle tavsiye ettiğim Bruce D. Perry ve Maia Szalavıtz’in kaleme aldığı “Köpek Gibi Büyütülmüş Çocuk” kitabında anlatılan, yaşanmış bir hikayeden alıntı yaparak sevmek, ilgi göstermek bir çocuğun hayatını ne derecede şekillendirdiği anlayacağımızı sanıyorum.
Hikaye de şöyle anlatılıyor. Peter konuşma geriliği, dikkat sorunları, davranış problemleri olan yedi yaşında bir çocuktur. Ailesiyle beraber Dr. Perry’le görüşmek üzere ofisine gelmiştir. Peter zaman zaman kontrolünü tamamen kaybettiği, öfke patlamaları yaşadığı ve bu öfkenin bazen saatlerce devam ettiği ailesi tarafında belirtilmiştir.

Peter’in annesi babası onu üç yaşındayken Rusya’da bir yetimhaneden evlatlık almıştır. Meleğe benzeyen Peter’ı görür görmez vurulmuşlardı. Yetkililer onun nasıl iyi beslendiği ve yetimhanenin çok temiz olduğundan bahsetmişlerdi. Fakat Peter ve diğer çocuklara bebekliklerinde hiç ilgi ve şevkat gösterilmemişti. Araştırmalar sonunda Peter gibi aile yanında büyümemiş çocukların ortalamanın altında daha küçük beyinlere sahip olduklarını, beyninin belli bölümlerinde ciddi küçülmenin olduğu, beyinle bağlantılı bazı işlevsel problemleri olduğu keşfedilmiştir.

Yapılan araştırmalarda, çocukların sallanmak, dokunulmak, sevilmek gibi erken yaşlarda yaşaması gereken ve bu ihtiyacı karşılanmadığı için erken yaşta travma geçirilebileceği ve davranış bozukluğu olabileceği farkedilmişti. Peter yaşamının ilk üç yılını yetişkin ilgisi olmadan büyümüştü. Bebek deposu denilebilecek bir yerde ışık alan bir odada yanyana dizilmiş bebek karyolalarının olduğu bir yerde tutulmuştu. Nöbetçi iki kişi gündüz ve gece nöbetlerinde bir yataktan diğer yatağa atlayarak sırayla altlarını değiştiyor ve onları besliyorlardı. Bebekler sekiz saat nöbetler boyunca yaklaşık onbeş dakika bireysel ilgi görüyorlardı. Bu kısa zamanların dışında bebeklerle ne birisi konuşuyor nede onlara dokunuyorlardı. İki yada üç yaşına gelmiş çocuklar bile gece gündüz bu karyolalarda kafeslenmiş bir şekilde geçiriyorlardı. Hiç ayağa kalmadıkları için yürümeyi bile öğrenememişlerdi.
Birbirlerinden başka kimsesi olmayan bu çocuklar karyolalarından birbirlerine ellerini uzatıyor, el ele tutuşuyor karşılıklı farklı sesler çıkarıyorlardı. Yetişkinler olmadan birbirlerinin anne babaları olmuşlardı. Peter’ın anne babası sağlıklı ve şevkatlı büyüyebilmesi için para, zaman ve enerji harcamışlardı. Bir türlü hala istenilen seviyeye gelinememişti. Peter yedi yaşında olmasına rağmen hala kendi kendine sallanıyor ve parmağını emiyordu. İki veya üç yaşındaki çocuk davranışlarını sergiliyordu.

Bu hikayenin sonuda Peter’ın anne ve babasının onu çok sevmesi ve uzun uğraşları neticesinde yaşıtlarına tam olarak yetişemese de çok yol katettiği ifade ediliyor.
Gelelim bizim bu konudan çıkaracak dersimize; anlatılan hikaye çok uzaklardaymış gibi gelmesin bize, hepimiz bilinçli anne olmak için çaba sarfediyoruz kendmizce. Lütfen çocuklarımızın ilerde kendini ifade edebilen, özgüveni yüksek bir birey olması için küçük yaşlarda beyin gelişimin en hızlı olduğu 0- 3 yaş arasında bol bol dokunalım, öpelim, sevelim ihtiyaçları olduğu her anda yanlarında olmaya gayret edelim.  Çalışan anne olarak bende zaman zaman kendim için aynı şeyleri düşünerek yorulsam da, stresli olsam da eve geldiğimde koşarak kucağıma atlayan Çınar’ın gözündeki mutluluğu görünce bütün herşeyi kapının önünde bırakarak içeri giriyorum. Çünkü artık eve girdikten sonra ben sadece anneyim… Oyun oynamayı dört gözle bekleyen Çınarı çok yorgun olsam da yarım saatimi mutlaka onu dinleyerek geçiriyorum. Hatta işyerinde neler yaptığımı merak etmese ve genel olarak ne yaptığımı bilmese bile ona günü nasıl geçirdiğimi anlatmaya başladığımda hemen kendisinin neler yaptığını anlatmaya başlıyor…

İletişimi sadece konuşmakla değil, davranışlarla da gösterebiliriz.  Davranışların altında yatan duygu ve düşünceleri anlayabilirsek eğer, başka lisana ihtiyacımız olmadığını görebiliriz. Dilimizin yetmediği yerde davranışlarımızla duygu ve düşüncelerden yararlanarak iletişim kurmayı deneyebiliriz. Bazen bir sıcak kucaklama, bazen bir öpücük ile….

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kaldır ellerini diyorsa hayat arkanı dönsen neye yarar, sırtından vurulmak bence teslim olmaktan daha acı

Bazen sadece teslim olmayı öğrenmek gerekir. Hayata teslim olmayı. Sen bağırsan da duymayan hayata bırakmak lazım kendini. Ne çıkar ki bundan.. Kaldır ellerini diyorsa hayat sana silahı doğrultana arkanı dönsen neye yarar. Sırtından vurulmak bence teslim olmaktan daha acı. Zaten konuşarak ikna edemezken kimseyi hayat mı sana inanacak. Bence bağıra bağıra değil susarak delirtmek lazım ikna edemediklerimizi… Dedim ya bazen teslim etmek lazım ruhu bedenin acısını hissetmeden… “Bırakmıyorlar İyi olamıyorum” diyor Dostoyevski doğru söylüyor bence. Dostlar biriktirebiliyorsun sadece bu hayatta en kıymetli. Bende kendime iyi dostlar edindim, sadece insanlardan değil kitaplardan da. Bazen insanların seni anlaması kitapların anlamasından zor oluyor. Ha tam işte bunu anlatmak istiyorum dediğim satırları seviyorum. Hafızamın sildiği anıları hatırlamaktan hoşlanıyorum. Dönüp dönüp kitaplığıma bakıyorum, ne çok satır biriktirmişim geçmişten kalan… Bazen herşeyi unutup sıkı sıkıya sarılma...

Avakadoyu Denediniz mi?

Avakadoyu denediniz mi hiç? Doğal bir o kadar da içeriği yoğun bir meyvedir. Avakadoyu süper yiyecek olarak adlandırılmasının sebebi içerisinde yaklaşık 20 vitamin ve mineral barındırıyor olmasıdır. Tropik iklime sahip bölgelerde özellikle Akdeniz iklimine sahip don olayı olmayan yörelerde yetiştirilen botanik bir meyve olup içinde tek bir tohumu bulunmaktadır. Akdeniz bölgesinde yetiştirilmeye başlanan avakado sadece yetişkinler için değil bebekler içinde tüketimi yaygın meyveler arsında yeralmaktadır. A,B,C,E ve K vitaminlerinin yanısıra potasyum, bakır, demir, magnezyum ve fosfor gibi sağlığımız için çok faydalı vitamin ve mineraller bolca bulunmaktadır.  Yapılan araştırmalarda Avakadonun kansere engel olduğu sonucuna varılmış, kemoterapinin yan etkilerini azatlığı görülmüştür.

Freud'un Kız Kardeşi

Etkileyici bir şekilde başlıyordu kitap. Adolfina Freud’un rüyası beni çok etkiledi.. Kitaptan alıntıyla başlamak istiyorum. “Çok yalnızım” dedi “ yanımda başkaları olsaydı bile yine yalnız olabilirdim” ama o bile yok. “Bak etrafta hiç kimse yok” “herkes burada” dedim Kafasını iki yana salladı “Hayır hiç kimse yok.” “Herkes burada” dedim “sadece onları araman gerek.” “Arıyorum” dedi ama “hiç kimse yok.”   “Ayrıca burası bomboş bak sadece ışık var ama başka hiç bir şey yok. Işık, yalnız ve etrafı boş olduğunda kaçması imkansız en korkunç hapishane gibidir, Çünkü kaçacak hiçbir yer yok. Her taraf ölü ışı ve içinde kimse yok.” “Herkes burada” dedim. “Ama sen kendine çok fazla baktığından diğerlerini göremiyorsun.” “Hayır dedi” Sigmund “Hiç kimse yok. “Belki de bu ölümdür. Sonsuz bir varoluş, bilinçli bir yalnızlık tamamen yalnız olmak. Ölümden sonra basitçe kaybolup yok olmam daha iyi olurdu. Bazen ölümden sonra öyle olduğuna inanıyordum. En korkunç cehennemin hayali bile...