Etkileyici bir şekilde başlıyordu
kitap. Adolfina Freud’un rüyası beni çok etkiledi.. Kitaptan alıntıyla başlamak
istiyorum.
“Çok yalnızım” dedi “ yanımda
başkaları olsaydı bile yine yalnız olabilirdim” ama o bile yok. “Bak etrafta
hiç kimse yok” “herkes burada” dedim
Kafasını iki yana salladı “Hayır
hiç kimse yok.” “Herkes burada” dedim “sadece onları araman gerek.”
“Arıyorum” dedi ama “hiç kimse
yok.” “Ayrıca burası bomboş bak sadece
ışık var ama başka hiç bir şey yok. Işık, yalnız ve etrafı boş olduğunda
kaçması imkansız en korkunç hapishane gibidir, Çünkü kaçacak hiçbir yer yok.
Her taraf ölü ışı ve içinde kimse yok.”
“Herkes burada” dedim. “Ama sen
kendine çok fazla baktığından diğerlerini göremiyorsun.”
“Hayır dedi” Sigmund “Hiç kimse
yok. “Belki de bu ölümdür. Sonsuz bir varoluş, bilinçli bir yalnızlık tamamen
yalnız olmak. Ölümden sonra basitçe kaybolup yok olmam daha iyi olurdu. Bazen
ölümden sonra öyle olduğuna inanıyordum. En korkunç cehennemin hayali bile bu
ölüm boşluğundaki sonsuz hayattan daha az korkunçtu.”
“Hayır” dedim “hepimiz buradayız
“Sadece kendine bakmayı bırak. Biz hepimiz buradayız, hem ölüler hem de
canlılar”
“Bari sen kal, bu bir ceza “ dedi
ve parmaklarını yumruk şeklinde sıktı “ben korkunç bir boşlukla
cezalandırıldım. Ve neden
cezalandırıldığımı biliyorum.”
“Cezalandırılmadın” dedim “Suçumu biliyorum
beni affet” dedi Sigmund
“Affedilecek bir şey yok” dedim
ona “yaptığın hiçbir kötülük yok. “İyi birşey yapma imkanını kaçırdın o kadar.
Hepimiz hayatımızda bazen çok iyi şeyler yapma imkanını kaçırıyoruz.
Kaçırdığımız imkanlardan hangisinin kötülüğüne bir insanı yutma iznini
vereceğimizi bilemeyiz.”
Bu rüyayı bir birkaç defa okudum,
çok etkileyici bir anlatımı var bence. Hikaye böyle başlıyor. İkinci Dünya
Savaşı devam ederken Hitler Viyana’ya girmek üzereyken, Sigmund dostlarının
yardımıyla londra’ya gidecektir. Götürmeyi istediği kişilerin listesinde eşi,
çocukları, eşinin ailesi, özel doktoru ve doktorunun ailesi, hizmetçileri, evin
küçük köpeği yeralırken neden dört kız kardeşi bu listede yer almamıştır. Bu sorunun cevabını kendisi veriyor, ama asıl
cevabın o olmadığını Adolfina’da biliyor. Kitap boyunca bu sorunun cevabını
okura bırakıyor. Ama ben bulamadım bunun
sebebini.
Hikâyeyi Sigmund’un en küçük
kardeşi Adolfina anlatıyor. Çocukluğu hastalıklarla evde geçirmiş olan
Adolfina’yla en çok Singmund ilgileniyor, konuşuyor ve fikirlerini onunla
paylaşıyor. Annesi bu yakınlıktan rahatsız “Seni doğurmasaydım daha İyiydi”
diyerek çocuklarını ayırmaktan çekinmiyor.
Adolfina ise tüm saflığıyla
annesinin onu yeniden seveceğini ümit ediyor ama diyecekleri boğazına takılıp
kalıyor. Yürümesiyle alay eden, sürekli onu başka kızlarla kıyaslarken
Sigmund’una tapan annesi Adolfina’yı asla affetmiyor.
Kitapta arayıpta bulabileceğiniz
sorular. Çocuklarını ayıran bir anne,
sevmeyi seçtiği bir çocuğun hayatını ne hale getirebilir? Sevmeyi seçmediği çocuğuna da nefretini
kusan kadın anne midir? Annenin baskın olup, babanın etkisiz
olduğu bir ailede kız çocukların yaşamı nasıl etkilenir? Kardeşler kendi
hayatlarını bir bir kurduktan sonra, sonraki süreçte yollarını ayırarak arada
bir mi görüşürler?
Bu kitap sadece Sigmund veya
Adolfina’nın duygularını anlatmıyor, burada sıradan bir ailenin ilişkilerini ve
geldiği noktalara akıcı diliyle çok güzel vurgu yapıyor. Bu kitabın en güzel
yanı Sigmund Freud gibi bir kapalı bir kutu olan adamın bir kadın tarafından
hem de kız kardeşi tarafından anlatılıyor olması. Bence okumaya değer….
Awesome post! :D
YanıtlaSilGreat blog! I'm following you! Follow back?***
http://omundodajesse.blogspot.pt/
Güzel bir paylaşım olmuş :)
YanıtlaSilteşekkürler
YanıtlaSil