Ana içeriğe atla

Annelik Serüveni 13. Hafta


İkinci 3 ayılık döneme hoşgeldiniz. Nasıl biraz daha iyi hissediyorsunuz, içinizde minik kelebekler uçuyor değil mi? Güne enerjik başlamak için en sevdiğiniz şarkıyı tam 5 kere dinleyin. Ben hala öyle yapıyorum. Bu hafta bebeğiniz orta boy bir mandalina büyüklüğüne ulaştı ve küçük parmak uçlarında parmak izleri oluşmaya, hala incecik olan teninden gelişen organları ve damarları görünmeye ve vücudu kafasının ölçüsüne ulaşmaya başladı bile. Şu an bebeğiniz yaklaşık olarak 25 gr ağırlığında ve 8 cm boyunda bu da neredeyse orta boy bir mandalina kadar.
Uyanıkken çok aktif; esniyor, tekmeliyor, dönüyor, küçük parmaklarını oynatıyor. Cildinde ince yumuşak tüyler belirmeye başladı. Karaciğeri çalışmaya başladı ve pankreası insülin üretmeye başlayacak.

Bebeğiniz nasılsa sağlıklı bir şekilde büyümeye devam ediyor. Birazda sizden bahsedelim, Siz nasıl hissediyorsunuz önemli olan bu. Kaygılı mı? Neşeli mi? Yorgun mu? Yoksa hepsi birden mi? Çoğu bilim insanına göre, önemli olan yeni annelerin neden bu kadar çok kaygı ve depresyon yaşadığını anlamaktır. Her altı kadından biri, doğum sonrası depresyondan muzdariptir ve daha da fazlası sürekli ellerini yıkamak yada bebeğin nefesini kontrol etmek gibi takıntılı davranışlar geliştirir. Bu davranışların elbette sepepleri var.

 “Yeni anneler bebek geldikten sonraki ilk birkaç ay boyunca neredeyse obsesif kompulsif davranışlar gösterir” diyor beyin araştırmacısı Pilyoung Kim. “Anneler aslında kontrol edilemez şeyleri düşündüklerini çok yüksek düzeyde rapor ediyor. Sürekli bebek hakkında düşünüyorlar. Sağlıklı mı? Hasta mı? Tok mu? Üşüyor mu? Yeni annelerde, beyin bölgelerinin çoğunda değişiklikler olur. Duygu düzenlenmesinde rol alan beyin bölgelerinde ve aynı zamanda anne motivasyonu dediğimiz empati ile ilgili bölgede büyüme olur. Hayvanlarda ve insanlarda, doğum sonrası dönemde, kendi çocuğuyla ilgilenmek için anormal bir istek gelişir.” Bilimsel olarak kanıtlanmış annelik halleri bunlar. Tüm anneler yaklaşık aynı şeyleri yaşamıştır. Ben ilk bir hafta sadece kafamdan geçen şey “bu bebek benim bebeğim mi?” şeklindeydi. Sanki kırk yıllık anne edasıyla soğukkanlı bir şekilde herşeyiyle ilgilenmek içgüdülerin hareketlenmesi ile ilgili. Durum belirlendi, beyin uygun pozizyonu aldı ve annelik içgüdüleri yükleniyor…...

İlk döneminize göre düşük yapma riskiniz baya azaldı. Hamileliğinizin ikinci döneminde birçok kadında olduğu gibi biraz daha rahat bir döneme giriyor olabilirsiniz, sabah bulantılarınız ve bitkinlik haliniz biraz daha azalabilir.  Bebeğinizin doğumuna aylar olsa da göğüsleriniz ve süt kanallarınız emzirmeye hazırlanıyor. Yakında “Kolostrum adı verilen sıvıyı üretmeye başlayacaklar. Bu sıvı besinlerle dolu ve bebeğinizi ilk besleyecek ve onu koruyacak süt. Vajinal akıntınızın arttığını gözlemlemiş olabilirsiniz. Bu tamamen normal bir durum ve hamileliğiniz boyunca artarak devam edecek. Bu akıntı östrojen artışından ve pelik bölgedeki kan dolaşımının hızlanmış olmasından kaynaklanıyor. Önemli bir amacı var: Doğum kanallarını enfeksiyonlardan korumak ve sağlıklı bakteri sayısını dengelemek.
 
Şimdi biraz kolostrumdan bahsedelim. Mucize dediğimiz şeyin adı diyebiliriz. Yeni doğan bebeğin ilk haftasında tüm ihtiyacını ideal karşılayacak olan süt, kolostrumdur.

Kolostrum, bir diğer adıyla da “Ağız sütü” olarak ifade edilen emzirme başlangıcında gelen ilk süttür. Kolostrumun içeriği henüz gebelik döneminde anne vücudu tarafından hazırlanmaya başlar. Doğumun ardından salgılanan bu ilk süt kıvamlı, yoğun, az ve sarı bir süttür. Bebek emdikçe aldığı kolostrum miktarı, bebeğin mide büyüklüğüne eş oranda ve ideal miktardadır. Bu miktar, aşağı yukarı 1, 2 ya da 3 kaşık kadardır. Salgılanan kolostrum, ilk 3-5 günün ardından olgun süte dönünceye kadar yaklaşık 3 kaşık gelir. Bu nedenle, anneler bu ilk günlerde gelen sütün bol ve akışkan olmadığını tecrübe edebilirler.   

 Kolostrum yapısı itibariyle, yeni doğan bebeğin sağlıklı gelişimine hayati katkılar sağlar: 

1) Bağırsak florası: Kolostrum özelliği itibariyle bebeğin henüz gelişmemiş bağırsak florasının gelişimini destekler. Bağırsak florası, bebeğin savunma sistemi için önemli bir görev üstlenen bakteriler topluluğudur. Yeni doğan bebeğin bağırsaklarında henüz bu flora gelişmemiş düzeydedir. Yapılan incelemelere göre vajinal yolla doğan bebekler, bebeğin bağırsak florasının gelişimi için önemli olan bu bakteri kolonileriyle annelerinin anüsünde bulunan aşina oldukları bakteriler sayesinde tanışmaktadır. Ancak, bu durumda sezeryan yoluyla dünyaya gelen bebekler ise, doğumdan sonra derhal annelerinin tenine ve memesine konduklarında nispeten avantajlı bir duruma gelebilecekleri düşünülmektedir. Annede bulunan dost bakteriler, bebeğin savunma sisteminin gelişimi için eşsiz bir öneme sahiptir. Bebeğin bağırsak florası geliştikçe bağırsak pH’ı asidik bir hale gelerek, zararlı bakterilere karşı savunma sistemi gelişmeye başlar ve bu sayede de sindirim sistemi olgunlaşır.

2.) Sindirim Sistemi: Yeni doğan bir bebeğin sindirim sitemi, bağırsak florasında olduğu gibi henüz gelişmemiştir. Bağırsakta hücreler arasında olması gereken sıkı bağlantılar (tight junction) henüz kapanmamıştır; yani, bağırsak duvarında belirli açıklıklar bulunur. Bu açıklıklar bebek büyüdükçe kapanacaktır. Geçirgen bağırsak yapısı olarak da ifade edilen bu açıklık nedeniyle, hastalıklara neden olabilecek patojenik yapıdaki bir takım bakteriler sindirim yolundan geçebilirler. Yeni doğan bebeğin özellikle ilk haftalarda enfeksiyon riski taşıdığı kabul edilmektedir. Yapılan araştırmalara göre, yeni doğanda septisemi ve menenjit, ağır morbidite (ölümcül hastalık) ve yüksek mortalite (ölüm) oranları ile ilişkilendirilmektedir. Enterobacter sakazakii olarak bilinen Cronobacter sakazakii'nin de yapay bebek formülü ile beslenen bebeklerde enterokolitin yanı sıra, bebek sepsis ve menenjit salgınları ile ilişkili olduğu görülmüştür. Özellikle, yenidoğan yoğun bakım ünitelerinde yapay beslenen bebekler, en çok risk altında bulunan grup olarak rapor edilmektedir.

 3.) Mekonyumun Atımı: Bebeğin anne karnında sahip olduğu kan özellikleri farklıdır. Bebek dünyaya geldiğinde anne karnında sahip olduğu kan yapısı değişmeye ve yıkılmaya başlar. Bu yıkım sonucu bilirubin maddesi açığa çıkar; yani sarı kan hücreleri artar. Bu artışın belli sınırların çok üzerine çıkması, bebekte bir takım sağlık sorunlarına yol açabilir. O nedenle de bebeğin vücudundaki bilirubinin dışkı yoluyla bir an evvel atılması gerekir. Bebeğin ilk kakası mekonyum, gebelik döneminde bebeğin bağırsaklarında biriken yeşil ve katranımsı bir yapıdadır. Mekonyumun vücuttan hızla atılmasıyla bebeğin bilirubin seviyelerinin yükselme riskinin azaldığı anlaşılmıştır. Kolostrum, yapısı itibariyle bebeğin sindirim sistemini geliştirerek güçlendirir ve yeni doğan bebeğin sindirim sistemine uyumu nedeniyle de hızlı sindirilir; bebeğin daha hızlı ve sık dışkılamasını sağlar.  

4.) Bağışıklık Bileşenleri: Kolostrumun en önemli özelliği, dünyaya yeni gözlerini açan bebeğin bağışıklık sistemine yaptığı katkıdır. Kolostrum bileşimi, yüksek oranda protein, antikor ve immunoglobülin içerir. Kolostrumundaki laktoz ve yağ oranları olgun süte kıyasla daha düşüktür. PH değerlerinin yüksek olması nedeniyle de kolostrum yoğun bir yapıdadır. Kolostrum aynı zamanda zengin bir E vitamini kaynağıdır. E vitamini, hücre zarlarını oksidasyondan korur ve bebeğin intrapartum stres yaşamasına karşın anında antioksidan koruma sağlamak için hazır bulunur. Bir diğer önemli savunma güçlendirici laktoferrin değerleri olgun süte oranla kolostrumda daha yüksektir.

5.) Besin İçeriği: Kolostrumdaki besin içeriği, yeni doğan bebeğin hazmına ve biyolojik yararlanımına uygun düzeylerdedir.  

Yani bebek için mucize diyebiliriz. Ayrıca, kolostrumun laksatif etkisinin yumuşaklığı nedeniyle, mekonyumun zamanında hızlı bir şekilde atılması ve bebeğin vücudunun temizlenmesine yardımcı olması bakımından alt bağırsak üzerinde bir müshil işlevi gördüğü düşünülmektedir.

Günlük ne kadar daha fazla yemeliyim?
Hem bebeğiniz için sağlıklı hemde kendiniz için sağlıklı olmanızı düşünürken ne kadar yemeliyim sorusunu çok soruyor insan açıkçası ben hamileliğimde 15 kilo alarak bitirmeyi hedeflemiştim. Genelde sebze ağırlıklı beslenerek, bol balık ve et tüketmeyede gayret ettim. Özellikle bana fayda sağlamayacak hamurlu şeyleri tüketmekten kaçındıyssamda 18 kilo olarak 38. Hafta 3 günde doğum yaptım. 40 haftaı göresem demekki en az 20 kilo almış olacaktım. Hamile olduğunuzda günlük 300 kadar daha fazla kaloriye ihtiyaç duyabilirsiniz. Abur cuburu bırakın ve onun yerine bir bardak süt ile birlikte yiyebileceğiniz kepekli bir tostu tercih edebilirsiniz. Kalori hesabını tutmayın. Eğer sağlıklı besin tercihleri yapıyorsanız ve doktorunuz da kilo alımınızdan memnunsa, sayılarla boğuşmanıza inanın gerek yok.

Benim için önemli besin kaynakları nelerdir?
Protein, kalsiyum ve demir sizi sağlıklı kılacak ve bebeğinizin gelişimini destekleyecek en önemli üç besin kaynağıdır. Protein: Günde 71 gram kadar almanız uygundur. Yağsız et, yumurta, süt ürünleri, fındık, fasulye ve soya ürünleri protein bakımından zengin besin kaynaklarıdır. Bu besinlerden günde 3 porsiyon, amacınıza ulaşmanıza yardımcı olacaktır. Uzmanlar ne kadar ve hangi balığı tüketmeniz konusunda hala tartışmalarını sürdürse de balık da protein açısından zengin bir besindir. Demir: Her gün 27 miligram demir almanız, hamile kadınların sıklıkla karşılaştıkları demir eksikliği anemisine yakalanma riskinizi düşürür. Hayvansal gıdalarda bulunan demir, bitkilerden aldığınız demire oranla vücudunuzda daha kolay emilir. En iyi besin kaynağı ise, yağsız kırmızı et! Eğer vejetaryenseniz ve hiç et yiyemiyorsanız, ıspanak gibi sebzelerden ya da mercimek gibi baklagillerden faydalanabilirsiniz. Eğer yeterli demir almadığınız düşünülürse, doktorunuz size demir takviyesi de yapabilir. C Vitamini demirin emilişini hızlandırır. Dolayısıyla C Vitamini de bol miktarda tüketmelisiniz. Turunçgiller, çilek ve tatlı biberlerde bol miktarda vardır. Kalsiyum: 4 öğünde süt ürünlerinden alacağınız 1000 mg.lık kalsiyum, ihtiyacınız olanı karşılayacaktır. Bebeğinizin kemik ve dişlerinin gelişimi için kalsiyuma ihtiyacı vardır. Eğer o yeteri kadar kalsiyumu alamazsa, kemiklerinizde depolanan kalsiyumdan beslenmeye başlar ve bu da sizi zor duruma sokar.

Dışarıdan vitamin takviyesi alıyorum, yine de yediklerime dikkat etmem gerekiyor mu?
Evet! Takviye vitaminler diyetinizdeki bazı boşlukları doldursa da sağlıklı beslendiğiniz anlamına da gelmiyor. Öncelikle, hamilelik vitaminleri gün içerisinde ihtiyacınız olan kalsiyumu size sağlamıyor. Aynı zamanda taze meyve ve sebze tüketiyor olmanız, dokularınız açısından çok önemlidir. Eğer beslenme konusunda bilgili ve sağlıklı bir kadınsanız, dengeli bir diyet uygulamalısınız. İlk döneminizde ve doğumdan önce, yeterli miktarda folik asit almanız gerektiği konusunda doktorlar hem fikir. Demiri de özellikle ikinci ve üçüncü dönemlerinizde almanız gerekir.

Lif takviyesi zamanı
Hamilelikte dengeli ve besleyici besin tüketmeniz hem sizin hem de bebeğiniz için önemlidir. Lif ise sindiriminize çok faydalı olacak besinlerden biridir. İki çeşit lif vardır. Çözünmez lif organlardan parçalanmadan ve erimeden geçer; diğer besinlerin de geçmesini sağlar. Diğer lif türü ise çözünebilirdir. Bağırsakların fermente olmasını sağlar ve böylece sağlıklı bağırsak bakterileri için iyi bir besin kaynağı oluşturur. Lif sadece bitkisel gıdalardan alınır. Çözünür ve çözünemez lifler genelde bir arada bulunur. Bu bağlamda çeşitli lif kaynaklarından beslenmek iki türün dengelenmesini sağlayabilir.
İyi çözünebilir lif kaynakları:Çavdar, yulaf, arpa, fasulye ve bakliyat  ve meyve ve sebzeler
Çözünemez lif kaynakları : Buğday kepeği, Tam tahıllı gevrek ve ekmek, Kahverengi (Kepekli) pirinç, Meyve ve sebzeler, Tohumlar

 

 

 

 

 

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kaldır ellerini diyorsa hayat arkanı dönsen neye yarar, sırtından vurulmak bence teslim olmaktan daha acı

Bazen sadece teslim olmayı öğrenmek gerekir. Hayata teslim olmayı. Sen bağırsan da duymayan hayata bırakmak lazım kendini. Ne çıkar ki bundan.. Kaldır ellerini diyorsa hayat sana silahı doğrultana arkanı dönsen neye yarar. Sırtından vurulmak bence teslim olmaktan daha acı. Zaten konuşarak ikna edemezken kimseyi hayat mı sana inanacak. Bence bağıra bağıra değil susarak delirtmek lazım ikna edemediklerimizi… Dedim ya bazen teslim etmek lazım ruhu bedenin acısını hissetmeden… “Bırakmıyorlar İyi olamıyorum” diyor Dostoyevski doğru söylüyor bence. Dostlar biriktirebiliyorsun sadece bu hayatta en kıymetli. Bende kendime iyi dostlar edindim, sadece insanlardan değil kitaplardan da. Bazen insanların seni anlaması kitapların anlamasından zor oluyor. Ha tam işte bunu anlatmak istiyorum dediğim satırları seviyorum. Hafızamın sildiği anıları hatırlamaktan hoşlanıyorum. Dönüp dönüp kitaplığıma bakıyorum, ne çok satır biriktirmişim geçmişten kalan… Bazen herşeyi unutup sıkı sıkıya sarılma...

Avakadoyu Denediniz mi?

Avakadoyu denediniz mi hiç? Doğal bir o kadar da içeriği yoğun bir meyvedir. Avakadoyu süper yiyecek olarak adlandırılmasının sebebi içerisinde yaklaşık 20 vitamin ve mineral barındırıyor olmasıdır. Tropik iklime sahip bölgelerde özellikle Akdeniz iklimine sahip don olayı olmayan yörelerde yetiştirilen botanik bir meyve olup içinde tek bir tohumu bulunmaktadır. Akdeniz bölgesinde yetiştirilmeye başlanan avakado sadece yetişkinler için değil bebekler içinde tüketimi yaygın meyveler arsında yeralmaktadır. A,B,C,E ve K vitaminlerinin yanısıra potasyum, bakır, demir, magnezyum ve fosfor gibi sağlığımız için çok faydalı vitamin ve mineraller bolca bulunmaktadır.  Yapılan araştırmalarda Avakadonun kansere engel olduğu sonucuna varılmış, kemoterapinin yan etkilerini azatlığı görülmüştür.

Freud'un Kız Kardeşi

Etkileyici bir şekilde başlıyordu kitap. Adolfina Freud’un rüyası beni çok etkiledi.. Kitaptan alıntıyla başlamak istiyorum. “Çok yalnızım” dedi “ yanımda başkaları olsaydı bile yine yalnız olabilirdim” ama o bile yok. “Bak etrafta hiç kimse yok” “herkes burada” dedim Kafasını iki yana salladı “Hayır hiç kimse yok.” “Herkes burada” dedim “sadece onları araman gerek.” “Arıyorum” dedi ama “hiç kimse yok.”   “Ayrıca burası bomboş bak sadece ışık var ama başka hiç bir şey yok. Işık, yalnız ve etrafı boş olduğunda kaçması imkansız en korkunç hapishane gibidir, Çünkü kaçacak hiçbir yer yok. Her taraf ölü ışı ve içinde kimse yok.” “Herkes burada” dedim. “Ama sen kendine çok fazla baktığından diğerlerini göremiyorsun.” “Hayır dedi” Sigmund “Hiç kimse yok. “Belki de bu ölümdür. Sonsuz bir varoluş, bilinçli bir yalnızlık tamamen yalnız olmak. Ölümden sonra basitçe kaybolup yok olmam daha iyi olurdu. Bazen ölümden sonra öyle olduğuna inanıyordum. En korkunç cehennemin hayali bile...